unsal
  İnsanlığın yeni sorunu: Beslenme
 

Ne iklim değişikliği, ne de petrol fiyatları! Öyle görünüyor ki insanlığın en önemli sorunu önümüzdeki yıllarda gıda maddelerindeki fiyat artışı olacak. Bu sorun kısa sürede çözümlenecek gibi de görünmüyor. Belki de yıllar sürecek, insanlığı çok uzun süre meşgul edecek. Gıda fiyatlarında, petrol veya altın fiyatlarında olduğu gibi bir dalgalanma da öngörülmüyor. Dünya nüfusu arttığı sürece ve insanlar daha iyi yaşamak istedikçe, gıda fiyatlarının artışı da devam edeceğe benziyor. Her ne kadar ilerleyen teknolojinin bir dizi çözümü de beraberinde getireceği düşünülüyorsa da, kesin olan bugüne kadarki tüketim anlayışımızı, beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekeceği!

Gıda krizi konusunda son uyarılar IMF Başkanı Strauss Kahn ve Dünya Bankası Başkanı Zoellick’ten geldi. Her ikisi de özelikle biyoyakıt üretiminde tarım ürünlerinin kullanılmasına değinerek, bu uygulamanın durdurulmasını talep ettiler. Daha başlangıcında olmasına rağmen, tarım ürünlerinin biyoyakıt üretiminde kullanılmasının gıda fiyatlarında artışa ve dolayısıyla fakir ülkelerde açlığa veya kötü beslenmeye sebep olacağının altı çizildi. Strauss-Kahn bu davranışın “ahlaki bir sorun” olduğu üzerinde durdu. Biyoyakıt dünyanın enerji sorununu çözmekte fazla bir fayda sağlamayacağı gibi, birkaç yıl içerisinde motor teknolojisinde ve hidrojen gazının yakıt olarak kullanılmasında elde edilecek gelişmelerle yeterince enerji tasarrufunun sağlanacağını ileri sürdü. Tarım ürünlerinin beslenme dışında kullanılması ise insanların açlıkla karşılaşmasına sebep olacağı gibi bu sebepten savaşların olması da ihtimal dahilinde olacaktı. Zoellick’e göre de gıda fiyatlarındaki artışlar büyük huzursuzlukları doğuracak, kısa sürede milyonlarca insan sefalet ve açlıkla karşı karşıya kalacaktı.

Bu konuda en sert eleştirilerde bulunan kişi, Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Raportörü Prof. Jean Ziegler oldu. Ziegler’e göre tarım ürünlerinin biyoyakıt üretiminde kullanılması “insanlık suçu”ndan başka bir şey değildi. Ayrıca Avrupa Birliği’nin ihtiyaç fazlası gıda ürünlerini sübvanse ederek fakir ülkelere, özellikle de Afrika ülkelerine satması, bu ülkelerde fiyatların düşmesine ve gıda maddelerinin yerli üretimi daha pahalıya mal olduğu için de, tarımın kösteklenmesine sebep oluyordu. Bütün bu olanların “sessiz kitle ölümü”nü getirdiği Ziegler tarafından açıkça öne sürülüyordu. Fakir ülkeleri bekleyen felaketin önlenmesi için tarım ürünlerinden biyoyakıt üretilmesi beş yıl için durdurulmalıydı. Bu süre içerisinde geliştirilecek teknoloji ile tarımsal atıklardan, tahıl, mısır ve yiyecek maddesi yağlı tohumlar kullanılmadan biyoyakıt üretimi mümkün olacaktı. Ziegler, 40 litre etanolun üretilmesi için kullanılan 250 kg mısırın Zambia veya Meksika’da bir çocuğun bütün bir yıl beslemek için yeterli olduğunu örnek olarak vermekte.

Ziegler 14 dile çevrilen “Utanç İmparatorluğu” adlı kitabında dünyada gıda üzerinden gerçekleştirilen sömürüye de değinmekte. Kitabında, Fransız İhtilali döneminde dünyada yaşayan tüm insanlara yeterli yiyecek sağlanmasının bir ütopya olduğunu fakat bugün oluşan teknik imkanlarla bunun mümkün olduğunu anlatmakta. Ancak dünyadaki zenginliğe az sayıda kişi tarafından el konması ile kurulan yeni düzen, tüm insanların sorunsuzca beslenmesini, imkansız duruma getirmekte.

Ziegler’in anlatımına göre, dünya gayri safi milli hasılasının % 52’sini denetimi altında tutan 500 büyük şirket tarafından yaratılmış yeni dünya düzeni her gün 100.000 kişinin açlık veya salgın hastalıktan hayatını kaybetmesine sebep olmakta. Ona göre savaşlar artık ara sıra görülen bir olgu değil, devamlılık gösteren bir gerçek; dönemsel bir kriz değil, olağan bir olay idi.

Gene Ziegler’e göre dünya tarımı aslında günümüzdeki üretim koşulları içerisinde bugünkü dünya nüfusunun iki katını besleme olanağına sahip. Kısacası ona göre açlık bir kader değil, insan yapısı bir olgu, kötü bir tercih!

Yalnız unutmayalım! Latin Amerika’dan ve Birleşmiş Milletler’den 1950’li yıllarda dünyaya yayılan ekonomi teorileri de, tarım ürünlerinin fiyatlarının sürekli düşeceği tezine dayanıyordu ve sanayileşmede gelişme sağlanmadığı takdirde, bunun için de ithalat ikamesi gerçekleştirilmediği takdirde durumun vahim olacağını söylüyordu ama sonra ihracata dayalı büyüme teorisi imdada geldi de gelişen ekonomiler toparlandı! Biz 1980 yılında dışa açılana kadar, Latin Amerika türü kapanma kurbanı da idik! Dünya ne çabuk değişiyor!

 
 
  Bugün 153 ziyaretçi (360 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol