Önceki yazımda Türkiye'nin de (geniş bakış açısıyla 40, dar bakış açısıyla 10 ve ortalama bir bakış açısıyla 20 dolayında olduğu öne sürülen) yeni yükselen pazar ekonomileri arasından birinci lige öncelikle yükselebilecek üç ekonomiden (ötekiler, Çin ve Rusya) biri olduğunu belirtmiştim. Birinci lige yükselebilmek için bu üç ülkenin bazı ortak şeylerin yanı sıra farklı şeyler yapması gerekiyor.
Kapitalizm geliştikçe ister istemez bir takım standartlar işin içine girmeye başlıyor. Örneğin özelleştirme neredeyse bir standart haline geliyor. Çevreyle ilgili kurallar artıyor, aşırı kâra yönelik girişimlere kısıtlar konuyor, regülasyonlar artıyor. İçinde yaşadığımız kriz hiç kuşkusuz mali sektöre ek bir takım kurallar getirilmesine yol açacak. Oysa yaratıcılık denilen şey genellikle kuralların zayıf olduğu zamanlarda ortaya çıkıyor. Bir başka ifadeyle batının gelişmiş ülkeleri, standartların son derecede düşük olduğu dönemlerde yaratıcılıklarını kullanıp ileri gittiler. Ama şimdi başka ülkelerin benzer yaratıcılıklar geliştirmesine izin verilmiyor, çünkü standartlar yükseldi. Bu durumda birinci lige çıkabilmek çok daha zor hale geldi. Yapılacak tek şey bu standartları alıp bir an önce yaşama geçirmek. Bunlarla yaşamayı bir an önce öğrenmek ve yaratıcılığı bu kurallar çerçevesinde geliştirmek gerekiyor.
Türkiye'nin bu çerçevede yapması gereken şeylerin başında kayıt dışılığı çözmesi geliyor. Bunun bir tek yolu var: İstisna ve muafiyetleri kaldırmak. Hiçbir kişiye, kuruma, olaya istisna ya da muafiyet tanımayan bir sistem, kayıt dışılığın çözümünde en önemli adımı atmış demektir.
İkinci önemli adım fikri mülkiyet haklarını korumaktan geçiyor. Bu korumanın uygulama biçimi, dayandığı mevzuattan daha önemli görünüyor. Yani konu yasa çıkarmak değil. Yasa çıkarmakla çözümlenecek olsaydı Türkiye'nin böyle bir sorunu olmaması gerekirdi. Yasaları uygulayamadıktan sonra çıkarmanın pek bir anlamı bulunmuyor. Yani toplumu, fikri mülkiyet haklarının çalınmasını mal hırsızlığıyla eşdeğer görmeye alıştıracak biçimde eğitmek gerekiyor.
Türkiye'nin birinci lige çıkabilmesi için her alanda dünya çapında markalar yaratması gerekiyor. Ne yazık ki biz bu konuda çok başarılı değiliz. Sanayinin gelişmesi tekstilden başlıyor, otomotivden geçiyor ve elektroniğe geliyor. Biz tekstille başladık ama dünya çapında markalar yaratamadan otomotive atladık. Orada da oto yan sanayisinden öteye geçemedik. Hep başkalarının markalarına imalat yaptık. Elektronikte sınırlı bazı adımlarımız var. Sanayide tanınmış markalarımız var ama bu yeterli değil. Marka yaratmak için araştırma ve geliştirme yatırımlarına kaynak ayırmak gerekiyor. Bence hükümetin vereceği teşvikler, bölgesel bir takım zorunluluklar dışında, yalnızca bu alanla sınırlı olmalı.
Türkiye'nin tanıtımının iyi yapılması gerekiyor. Bu yalnızca turizm ve kültürle sınırlı kalmamalı, diplomatik tanıtımın da iyi yapılması gerekiyor. Tercihen bu alanda yabancı firmalar kullanılmalı. Yabancıların bizi anlatması çok daha objektif karşılanabilir.
Türkiye'nin teknik eğitime ağırlık vermesi gerekiyor. Bu konuda bazı çabalar var ama yeterli değil. Devletin de bu alanda daha aktif olmasında zorunluluk var. Özellikle mühendisle işçi arasındaki boşluğu dolduracak yeteri kadar teknik eleman yetiştirebilsek sanayide kaliteli eleman sorununu çözeriz.
Birinci lige çıkmamızda bu saydıklarım çok önemli ama ben en önemli itici gücün kadınların erkeklerle eşit konuma gelmesi olduğunu düşünüyorum. Birinci ligde olup da kadınlarını ikinci planda tutan bir toplum yok. Ne var ki kadınların öne çıkması yalnızca çalışma hayatına girmeleriyle değil, erkeklerle her alanda yan yana olabilmeleriyle mümkün. Bizim buradaki sorunumuz kadınlardan değil erkeklerden kaynaklanıyor.
|