Türk toplumunun en önemli sorunlarından biri hesap yapmayı bilmemesi ve öğrenmeye çabalamamasıdır. Bunun arkasında yatan da toplumumuzun mutlak sayılardan oranlara geçişi, insanlık tarihinde 14’üncü yüzyılda tamamlanmasına rağmen, bizim becerememiş olmamızdır. Oranları lehimize olduğu zaman severiz ama genelde kullanmayız!
Mesela Fenerbahçe Chelsea takımına yenildikten sonra bir ulu spor yazarımız “Chelsea’nin bütçesi Fenerbahçe’nin beş misli!” diyerek mazereti oransal hale getirmiştir. Ancak tabii aynı hesap kullanılarak “Fenerbahçe’nin bütçesi Gençlerbirliği Oftaş’ın 10 mislidir!” dense bunun analitik sonuçlarını kabul etmez, ne anlama geleceğini düşünmez.
Geçtiğimiz günlerde artık “bir numaralı kartel küfür gazetesi” unvanına tartışmasız sahip olan Vatan Gazetesi, 200 üzerinde gol atanların bulunduğu uluslararası ve 304 kişilik listede, Hakan Şükür’ün 87, Tanju Çolak’ın 141, Metin Oktay’ın 188. sırada bulunduğunu yazdı. Gene mutlak sayılar!
Ancak Metin Oktay 254 maçta 226 gol ve yüzde 89 gol oranı ile Türkler arasında zirveye çıkarken, Tanju Çolak 281 maçta 239 gol ve yüzde 85 gol oranı ile onun altında ve Hakan Şükür de 517 maçta 261 gol ile yüzde 51 civarında bir gol oranı ile daha da altta yer almalı idi. Tabii mesela dayanıklılık (çok maç oynama) veya kalitatif faktörler (savunmaya katkı yapmak gibi) gündeme gelebilir ama biz burada gol oranının önemini vurguluyoruz.
Şimdi gelelim ekonomiye! Ülkemizde uçan uçana. “Gerçek enflasyon” veya “halkın enflasyonu” diye, bizden başka hiçbir ülkede olmayan bir enflasyon hesabı var. Ama esas enflasyon hesabını da pek anlamadığımız kesin. “Tegernsee” fatihi “Ulu” Ertuğrul Özkök’ün yönettiği Hürriyet Gazetesi, gruplarda en yüksek aylık artışın giyim ve ayakkabı sektöründe olduğunu vurgularken, rakibi Sabah gazetesi de “Enflasyon giyinip de geldi!” diyerek, giyim ve ayakkabı sektörünü toplumun karşısına suçlu olarak dikiyordular (bu sefer sivri biber idam sehpasına yollanmamıştı)!
Ancak biraz düşünme ve analiz becerisi olanlar, giyim ve ayakkabının yılda iki defa nisan-mayısta yaz modellerine geçilirken ve eylül civarında okullar açılıp kışlık kıyafet hazırlığı yapılırken zam yapabildiğini bilirler. Biraz ekonomi bilgisi olanlar ise enflasyona doğru bakışın yıllık hesapla ve katkı payı ile, yani, endeksteki yıllık artışın endeksteki yüzde ağırlık ile çarpılarak bulunması gerektiğini anlarlar.
Şimdi dönülür ve endeksteki pay yani etki oranı göz önüne alınır ve yıllık bakılırsa da, 12 aylık yüzde 9.7 düzeyindeki enflasyonun 3.9 puanının gıda ve alkolsüz içeceklerden (endeks ağırlığı yüzde 28), 2.5 puanın endekste yüzde 16 payı olan, kira ve yakıtı içeren konut sektöründen, 1 puanının da endekste yüzde 10 ağırlığı olan ulaştırma sektöründen (enerji kurbanı) kaynaklandığını bilirler.
Özetle yüzde 9.7’lik enflasyonun toplam 7.4 kadarı, yani yüzde 76 kadarının dış faktörler veya büyük çapta kontrol dışı faktörlerden kaynaklandığını anlamak gerekli. Bu oranlar hem Merkez Bankası’nın neden çok zor durumda olduğunu açıklıyor hem de neden giyim ve ayakkabı sektörünün itham edilmemesi gerektiğini gösteriyor. Gariban giyim ve ayakkabı sektörünün son 12 ayda enflasyona katkısı sadece 0.3 puancık. Yani oran verilirse 0.3 bölü 9.7 eşittir sadece 0.0309 kadarcık!
Yarın yeni ilan edilen “Mart 2008 sanayi üretimi” verilerine ve “Orta Vadeli Mali Çerçeve Programına” bakacağız. Orada da “oran” özürlü yorumlar var!
|